Bir kişinin diğeriyle duygu, düşünce ve davranışını etkileme süreci olarak kabul edilen “Kişilerarası iletişimin”; bireyin güvenli, mutlu, üretken gibi özelliklere sahip olabilmesindeki fonksiyonu bakımından önemi her geçen gün artmaktadır. İnsan, hem sahip olduğu potansiyelini geliştirme hem de çevresindeki diğer insanlarla paylaşabilme, uyumlu, doyumlu ilişkiler içinde olma ihtiyacına sahiptir. Bir insan olarak çocuklar da bu özellikleri taşırlar. Anne babaya da bu süreçte önemli görevler düşer.
Çevresindekilere kendi edindiği, geliştirdiği davranışlarla cevap veren bireyin kişilik gelişimi, bebeklikten itibaren tüm yaşam boyu, aile, okul ve çalışma hayatı yani toplumsal ve kültürel kurumlardaki yaşantılarla şekillenir. Özellikle aile içi ilişkiler ve anne-baba tutumlarının etkisi bireyin yaşamında ilk, en yakın ve en uzun süreli sosyal iletişim ortamı olması nedeniyle öne çıkmaktadır (Parrot ve arkadaşları, 1994; Terasa ve Holmbeck, 1995). Özellikle aile içi ilişkilerde; ebeveynden birtakım beklentiler içinde olan çocuğun, beklentilere yeterli ve doyumlu cevap bulabilmesinin kişilik gelişiminde önemli olduğu söylenebilir.
Tutarlı anne baba tutumları, anne ve babanın çocukla ilgili aynı kararlar almasını, bugün bir konuyla ilgili bir karar alıp yarın o kararını değiştirmemesini ve söyledikleri ile yaptıklarının uyumlu olmasını içerir. Küçükler, anne babanın davranışlarını model alır. Gözlemcidirler; önce izler, sonra davranırlar. Anlatılanları değil yaşadıklarını öğrenirler. Onların gelişen ruhunu doğru etkilemek anne babanın elindedir, çünkü anne baba bir heykeltıraş gibi evlatlarının kişiliği oluşturur. Ortaya çıkacak eseri anne babanın tutumları belirler.
Anne-Baba Tutumları
Yapılan araştırmalar incelendiğinde, anne-babanın çocuklarına yaklaşım biçimlerinin, onların kişilik özelliklerinin biçimlenmesinde etkili olduğu sonucunu çıkarmıştır. Anne-Babanın sıkı kontrol ve yoğun özen göstermesi olarak değerlendirilebilen “Aşırı Koruma” sonucu birey, başkalarına bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal problemli kişilik geliştirebilir.
Hiçbir hareketi sınırlandırılmayan, oldukça serbest bırakılmış, her olumlu davranışı oldukça abartılmış yani “Aşırı Hoşgörü” ortamında büyüyen birey, bencil ve daima başkalarının dikkatini çekmek isteyen ve kendisine hizmet bekleyen tutum edinebilir. Çocuğu kabullenmeme, olumsuz duygular besleme yani “Reddetme” durumunda ise birey, sinirli, özellikle kendinden küçük ve zayıflara karşı düşmanca duygulara sahip, yardım etme duygusundan uzak bir özellik kazanabilir.
Çocuğa Karşı Baskıcı Tutum
Baskıcı bir tavırla yaklaşılıp, çeşitli zorlamalarla ve aşırı sınırlamalarla karşılaşan ergen, nazik, dürüst ve dikkatli olmasına karşılık, çekingen, başkalarının etkisinde kolay kalabilen, aşırı hassas ve bunun uzantısı olarak da girişimcilik, atılganlık düzeyi düşük, varlığı ve yokluğu bulunduğu ortamda hissedilmeyen bir özellik geliştirebilir.
Söz konusu baskıcı tutumun tersi olarak “Boyun Eğme” olarak kabul edilebilecek bir tutum olan, ergenin her istediğinin anında yerine getirildiği, isteklerinin tartışılmadan uygulandığı ortamda ise, bencil, etrafına tahakküm etmekten zevk alan, paylaşmayı beceremeyen ve böylece çevresiyle uyumlu ilişkiye giremeyen birey hâline gelebilir.Çocuklarıyla dengeli ilgi ve sevgi ilişkisinde bulunamayan, birini diğerine tercih eden, yani “Çocuk Kayıran” tutumun sonucunda, kardeşlerin birbirine saldırgan tavırlar geliştirmesine zemin hazırlayarak, kıskanç, çevresiyle sevincini ve kederini paylaşamayan, giderek yalnızlaşan biri hâline gelerek, gelişimi engellenebilir. 1Sevecenlikle yaklaşılan, yani kabul gören bir ortamda yetişen birey, ilgilerinin farkına varıp yeteneklerini geliştirebilir. Böylece, toplumsallaşmış, iş birliğine hazır, arkadaş canlısı, duygusal açıdan dengeli ve mutlu bir insan olur.
Anne ve Babanın Tutarlı Davranışı
Çocuk eğitiminde iki temel unsurdan biri sevgi, diğeri de disiplindir. Çocuk doğru bir disiplin uygulamasının içerisinde kendi kişiliğinin sınırlarını, sosyal sınırları ve sosyalleşme süreci içinde de bazı değer yargılarını öğrenir. Bütün bunlar çocuğa hayat becerileri kazandırır ve bu öğrenme sürecinde anne baba onun rol modelidir. Anne babanın birbirinden farklı mesajlar vermesi, çocuk eğitiminde farkında olmadan yapılan bir eğitim ve tutum hatasıdır. Bir olay karşısında anne ve baba farklı mesaj verirse çocuk neyin iyi, neyin kötü olduğunu anlayamaz. Çocuk doğası gereği benmerkezcidir. Anne baba çocuğa farklı mesajlar verirse, çocuk bunlardan kendine uygun olanı seçer. Farklı mesajlar vermek, davranış ve tutumları konusunda anne babanın çocuğu yönlendirmesi yerine, çocuğa anne babayı yönlendirme imkanı vermektir.
Her ne kadar çocuk benmerkezci bir yapıya sahip olsa da insanın genetik yapısının içinde bir yerlerde hak duygusu vardır. Ebeveynler çocuğun içindeki bu duyguyu bulup ortaya çıkarmalı ve çocuğa hakka saygılı olmayı öğretmelidir. Çocuk anne babasının kendisine hakkaniyetli davrandığını hissederse kendisini güvende hisseder. Bunun için tutarlı davranan; yani dün, bugün söylediğinin aksini söylemeyen, sabah “evet” dediğine, akşam “hayır” demeyen ailelerin çocuklarında kontrol duygusu gelişir. Kontrol duygusu olmayan çocuk iyi-kötü, doğru-yanlış kavramlarını tam olarak oturtamaz ve karar vermekte zorluk çeken bir birey ortaya çıkar. Farkında olmadan çocuğun beyninin yanlış şekillenmesine sebep olmaktan kaçınmak gerekir.
Çocuklara Ödül ve Cezada Tutarlılık
Anne ve baba çocuğun bir davranışı üzerine ödül ya da ceza vermeye karar verdilerse bunu ona açıklamadan önce aralarında konuşup, uzlaşıp yaptırıma yönelik ortak bir tavır geliştirmelilerdir. Örneğin onun yanında iken baba, annenin verdiği cezayı ya da ödülü fazla bulduğunu ifade ederse, çocuğun kafası karışır. Her şeyden önce çocuğun yaşı ne olursa olsun kurallar belirli olmalı ve tutarlı bir şekilde kurallara uygun davranılmalıdır.
Aslında eğitimde esas olan ödüldür. Ödül, yani olumlu pekiştirme yetersiz kalırsa, cezalandırma gerekebilir. Güzel bir ceza baskı, şiddet, korkutma, tehdit ya da sindirme değil kişiyi sevdiği bir şeyden mahrum bırakmaktır. Bunlar belli bir süre oyun oynatmama, bilgisayar oynatmama, bisiklete binememe gibidir. Cezaya ağırlık verilirse çocuk “Ne yaparsam cezadan kurtulabilirim?” diye düşünür. Halbuki çocuğun zihnine şunu yerleştirmek gerekir: “Doğru olan ne? Doğru olanı yapayım.” Çocuğu suçluluk duygusuyla değil güven duygusuyla eğitmek gerekir. “Ceza almamak için değil, doğru olduğu için bunu yapacaksın ama yapmazsan bir bedel ödeyeceksin” diyen ve bunu tutarlı bir şekilde uygulayabilen aileler daha sağlıklı çocuklar yetiştirir.
Bu noktada, hedefe yönelik davranış eğitiminden söz etmek faydalı olacaktır. Hedefe yönelik davranış eğitimi şu şekilde işler: Çocuğun yanlış davranışları “dişini fırçalamıyor, yüzünü yıkamıyor, kardeşinin oyuncağına zarar veriyor” diye madde madde belirlenir. Hafta boyunca çocuğun davranışları gün gün takip edilir. Haftanın birinci günü bakılır eğer hata yaptıysa eksi, iyi bir şey yaptıysa artı konur. Hafta sonuna kadar bu şekilde davranışları gözlenir. Bir haftanın sonunda artılar çoksa ödül verilir ve bu eğitime devam edilir. Hata yaptığı zaman bağırmak, çağırmak, ses tonunu yükseltmek çare değildir; kararlı ve tutarlı bir üslupla ona doğru davranma zorunluluğunu hissettirmek gerekir. Ona kendi fikirlerini sormak ve buna göre bir yaptırım uygulamakta bir başka yoldur.
Kardeşler Arasında Adaletli Davranma
Ailede birden fazla evlat varsa kardeşler arasında adaleti sağlamak da önemlidir. Diyelim ki kardeşlerden biri güzel bir şey yaptı. Anne onu ödüllendirmek istiyor, baba ise diğerlerine haksızlık olacağını düşündüğü için itiraz ediyor. Böyle bir durumda kardeşlerden ikisi de ödül alırsa ödülü hak edene haksızlık olur. Hak etmediği halde ödül alanda hak duygusu gelişmez, ömür boyu vermeden almak ister. Diğeri ise “Ben çaba sarf ediyorum, hak ediyorum. Niye o da aynı şeyi alıyor?” diye düşünür. Olumlu davranışı pekiştirilmediği için adalete karşı güvensizlik duygusu hisseder.
“İki kardeş arasında eşitliği sağlayalım” derken farkında olmayan anne babalar anlık çözümler geliştirmek yerine olayı başlı başına değerlendirmelilerdir.
Çocuk o an belki üzülecektir ama uzun vadede üzülmemesi daha önemlidir.
Medeni toplumları diğerlerinden ayıran en büyük özellik hakka saygıdır. Bu bilinç küçük yaşlarda yeşertilmelidir. Hak duygusu gelişmiş bir toplumda yetişen ve sınırlarını bilen bir çocuk, büyük ihtimalle kardeşinin o ödülü hak ederek aldığını, kendisinin ödüllendirilmemesinin normal olduğunu düşünür. Çocuklarımızı bu bilinçle yetiştirmeliyiz.
Bu bilinci yerleştirmek için çocuğa benimsetmek istediğimiz ilkeyi; kardeş kıskançlığını ya da kardeşler arası rekabeti ortaya çıkararak değil iyi şeylerle bağlantı kurarak anlatmak gerekir. Çocuğun olumsuz duygularının harekete geçmemesi için olayı adalete, hak duygusuna vurgu yaparak anlatmalıyız. Çocuk kıskanmadan hakkına razı olmayı öğrenmelidir. Bunu öğrenmek kolay değildir ama öğrenildiğinde hayat boyunca kişinin işine yarayacaktır.
Doğru-Yanlış ve İyi-Kötü Bilinci
Çocuğa doğru-yanlış, iyi-kötü bilincinin küçük yaşlarda kazandırılması gerekir. Ancak bazı aileler bu konuya gereken önemi vermiyor, çocuk küçükken -özellikle de tek çocuksa- “Bu bizim çocuğumuz onun istediğini yapmayacağız da kimin istediğini yapacağız? Biz kimin için çalışıyoruz?” diye diye çocuğa özel bir dünya yaratıyorlar. Tabii ki çocuk da bir daha bindirildiği tahttan inmek istemiyor. Hayatta herkesin ona anne ve babasının davrandığı gibi özel davranmasını istiyor. Evlendiği zaman, askere gittiği zaman ya da iş hayatında kendisine özel davranılmamasını hazmedemiyor. Uyumsuz davranışlar sergiliyor.
Burada ailenin dikkat etmesi gereken bir nokta yine tutarlılık ve sürekliliktir. Tutarlılığın sürekli olması gerekir. Kurallar çok sıkı konmamalıdır; çünkü çok sıkı olan kurallar büyük ihtimalle süreklilik kazanamaz. Bu durumda aile tutarlılığını kaybeder.
“Uygulanmayacak emir verilmemelidir”
“Uygulanmayacak emir verilmemelidir” diye bir söz vardır. Etkisiz kural konmamalıdır, çünkü uygulanmayan kural otoriteyi zedeler.
Sağlıklı bir kişilik gelişimi anne babanın evladına emek vermesi gerekir. Aileler bu konuya kafa yormalı ve araştırma yapmalıdır. Anne babalar bu ciddi işi gündelik çözümlerle geçiştiremez. Bunun yerine uzun vadede olumlu sonuçlar yaratacak etkin çözümlerle yürütmelidirler. Hak, adalet, özdenetim gibi kavramlar ve ahlak ilkeleri bireylerin zihnine küçük yaşlarda yerleşmelidir. Bu sayede onlar çok daha sağlıklı ve mutlu bir birey olurlar. Çünkü, bireyin özellikle hayatın ilk yıllarında hem dengeli hem de kararlı bir sevgiyle önemlidir. Bu onun hayatının tüm gelişim seyrini etkiler.
Hazırlayan Uzm. Psk. Gülşah Beştav
Kaynakça
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Makul Çözüm, Mart 2004, Timaş Yayınları
Bakken, L., Romig, C. “Adolescent Ego Development: Relotionship to Family Cohesi-on
and Adaptability”, Dissertation Abstracts International, (V12 nl P83-94)
Cüceloğlu, D. İnsan İnsana, (İstanbul: Altın Kitaplar, 1987).
Duncan, P. “Parental Attitudes and Interactions in Delinguency”, Child Development,
(Boston: 1981).
Ekşi, A. Çocuk, Genç, Ana Babalar, (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1990).
Gürün, A.O. Çocuğumuzu Tanıyalım, (İstanbul; İnkılâp Yayınevi, 1984).
Kuzgun, Y. “Anne-Baba Tutumlarının Bireyin Kendini Gerçekleştirme Düzeyine Etkisi”,
Sosyal ve Beşerî Bilimler Dergisi, (Ankara: H.Ü. Yayınları, c.5, s.1, 1973).
Kozacıoğlu, G. “Çocukların Anksiyete Düzeyleri ile Annelerinin Tutumları Arasındaki İlişki”,
(İstanbul: Edebiyat Fakültesi, Basım/1986).
Yavuzer, H. Çocuk Eğitimi El Kitabı, (İstanbul: Remzi Kitapevi, 1995).